Ortadoğu ülkeleri küresel piyasada

Radikal Kültür Sanat

28/03/2009

Güney-Doğu Avrupa ve Ortadoğu?nun nüfusu ağırlıklı olarak Müslüman olan ülkelerinde çağdaş sanatlar ve kültürler üretim ağı yavaş ama kararlı biçimde kuruluyor. Beyrut Sanat ve Kültür Evi, Dubai Fuarı bunun örnekleri

Geçen hafta 388 mimari proje ‘Beyrut Sanat ve Kültür Evi’( http://www.darbayrut.com/) projesi için yarıştı. Lübnan Kültür Bakanlığı ve Oman Sultanlığı tarafından desteklenen bu projenin yarışma jürisinde Süha Özkan (İstanbul-Cenevre), Okvui Envezor (San Francisco), Izaskun Chinchilla Moreno (Madrid), YoMomoyo Kaijima (Atelier Bow Wow, Tokyo), Magda Husam AlDin Mostafa (Kahire), Said Bin Harith Al Brashidi (Oman Sultanlığı temsilcisi), bakanlıklar, mühendisler, mimarlar odası ve SOLIDERE temsilcileri yer alıyordu. Süha Özkan, jüri başkanlığını zarafetle yürüttü.

Beyrut’da iki şey ‘barış’ umudu yaratıyordu: Şam’da açılması planlanan Lübnan Büyükelçiliği ve kentin gerçek anlamda çok dinli, çok dilli, çok kültürlü demokrasisi. Sanat ve Kültür Evi, Solidere mahallesinin hemen kenarında Şii’lere ait olduğu söylenen bir mahallenin köşesinde yer alacak. Bütün amaç, genel olarak sert siyasal çatışmalara gebe olan, son iki kuşağın savaştan başka bir şey yaşamadığı Lübnan’da farklı kesimleri sanat ve kültür şemsiyesi altında yeni bir uzlaşma/anlaşma için bir araya getirmek ve gençlere rahat bir nefes alma alanı yaratmak. İçinde konser ve çok amaçlı gösteri salonları, 1000m2’lik bir esnek bir sergi mekânı, çeşitli yaratıcılık alanlarına hizmet edecek çalıştay salonlarının yer alacağı bu sanat ve kültür evinin 2012’de açılması planlanıyor.

Yarışma şöyle sonuçlandı: Alberto Catalano (İtalya, Birinci 75,000 $ ve binanın yapımı), Beatriz Ramo LÛpez de Angulo (Hollanda, İkinci 40,000 $) ‘Project Meganom’ (Rusya, Üçüncü 25,000 $. Beyrut’da bu yarışma jürisi toplanırken, Arap dünyasında iki büyük etkinlik küresel çağdaş sanat seçkinlerini Dubai ve Sharjah’a çekiyordu. Kutluğ Ataman Dubai’de aldığı ödülle, Halil Altındere ve Ayşe Erkmen’in yapıtlarıyla biz de bu çekim alanında yer aldık. Ne ki Türkiye’nin zıvanadan çıkmış yerel seçim macerası ve ekonomik çöküntü, Ataman’ın bu kıvanç verici başarısının yeterince algılanmasını engelliyor.

Sanatın küresel güncelliğini oluşturan büyük resimde görülebilen düzen, Güney-Doğu Avrupa ve Ortadoğu arasında nüfusu ağırlıklı olarak Müslüman olan ülkelerde bir çağdaş sanatlar ve kültürler iletişim ve üretim ağının yavaş ama kararlı kuruluşudur. Şimdilik bu ağın başlangıç noktasında Saraybosna’daki Ars Aevi, merkezinde İstanbul çağdaş sanat kurumları (tabii eğer, bu iletişim ve üretim ağının gerektirdiği koşulları ve özellikleri benimserlerse) ve uzantı noktalarında Kahire, İskenderiye, Beyrut, Dubai yer alıyor.

Burada, Sovyet Modernizmi, Türkiye Modernizmi ve Ortadoğu’nun Kolonyalist Modernizminden bu yana sanat ve kültür alanındaki ikinci büyük değişimin başladığı söylenebilir. Postmodernizm bu bölgede, geleneğin ve Modernizmin tabularının kırılması ve ayrıntılı kimliklerin açığa çıkması olarak gerçekleşti ve Küreselleşmeye evrildi. Dijital teknolojilerle zenginleşen, ama aynı zamanda da istikrarsızlığın zaferini kutlayan görsel malzemenin tetiklediği bu açılımlar devletlerin kültür politikalarını zorluyor.
Koyu Müslüman ülkelerin bile açılımı kabul etme pozisyonuna geçmeleri bunun önemli bir göstergesi. Bu açılımın arkasında nereden bakarsanız, çağdaş sanat yapıtının büyük Avrupa-ABD eksenli piyasalardaki sarsılmaz değeri ve koleksiyoncu-sanat tüccarı (dealer) üçgeninden oluşan kişisel girişimler. AB kültür ve sanat fonları ve çokuluslu şirketlerin sponsorluk politikaları da bir itici güç olarak nitelendirilebilir. Bu nedenle sanat piyasasının petrol kapitalizminin merkezi Ortadoğu’ya odaklanması da şaşırtıcı değil; ekonomik kriz bir fren yaptırsa da bu artık başlamış bir süreç.

Sanatçılar bu piyasa sarmalı içinde bir direniş estetiği ile yola çıkıyor, ama sonuçta parasal kaynaklar kavşağında fonları veren AB vakıfları ve sponsorluk kurumu temsilcileri ve sanat piyasası aktörleri ile buluşmak zorunda kalıyorlar. Sanatçı tam da bu kavşakta değerlendiriliyor; direniş estetiğinin bu ikilemli ilişkideki değişkenleri ve ölçütleriyle…
Bu büyük resimde İstanbul sanat piyasası 1980’lerden günümüze yaptığı büyük yanlışlarla uluslar arası ol(a)mamayı başardı; bu bakımdan İstanbul, Londra’dan Dubai’ye uzanan bu piyasa zincirinde bir kopuk halka oluşturuyor. Geçen aylarda Sotheby’s bu kopuk halkayı kendi yöntemleriyle kapatma girişimi başlattı. Tam krizin patladığı günlerde, bir Post-Yuppi Türkiye’de resme yapılan yatırımı iyice abartarak ve bu arada sınırlarını ve bilgisini aşıp, sağa sola dirsek atarak ve büyük zaman dilimlerini ‘sanatsız’ olarak damgalayarak sahneye çıktı. Kötü bir performans, kandırıcı ve indirgemeci… Sotheby’s gibi ‘kibar’ bir müesseseye hiç yakışmadı! Ziyafet sofrasına bayat Kolonyalizm kırıntılarını dökmek gibi bir şey…

Burada birçok şey irkiltici:
Müzayede öncesinde, bilgili/bilinçli bir alış veriş yaptıklarına bile güvenemeyeceğimiz yerli /yabancı koleksiyoncuları, hem keskin tüccar pozisyonundan resme ‘mal’ deyip, hem de bir sanat uzmanı pozisyonuna geçerek yönlendirmek… Uluslararası koleksiyoncular ne biliyor ki, bu bölgelerdeki sanat hakkında? Londra’da hangi sanat kurumlarında Türkiye’li sanatçıların sergileri yapıldı ki, bilgi sahibi olsunlar? Nitekim yine bildiklerini aldılar: Zeid, Akayavaş, Orhon! Hepsinin yıllardır piyasası var zaten.

Hangi piyasayı hedefliyoruz?


Ama biz hangi piyasayı hedefliyoruz ki? Bu ‘öteki modernizm’ piyasasını mı? Yoksa günümüz sanatını ayağa kaldıracak güncel piyasayı mı? Bunu da Sotheby’e mi soracağız? Ama gülümseyerek izledik ki, sanat ortamından pek ses çıkmadı! Bunu hayra yorarsak, umursamadıkları için diyebiliriz. Şer’e yorarsak, çıkarlara dokunduğu için diyebiliriz.
Son günlerin bu resimleri şunu gösteriyor: Ortadoğu ülkeleri Türkiye’ye oranla daha kimlikli/kişilikli ve küresel alış-verişte daha karşılıklılığa dayanan bir ilişkide götürüyorlar işleri…
Bir çağdaş sanat merkezi için uluslararası yarışma açabiliyorlar ve fuarları küresel piyasayı hedefliyor! Artık, bizim çağdaş sanat merkezlerimiz ve fuarlarımızla kıyaslamayı size bırakıyorum…