Müze meselesi: Dejavu

Radikal Kültür Sanat

17/04/2002

Sorunları 10 yılda bir yeniden konuşma hastalığımızın yeni ürünü İstanbul Resim ve Heykel Müzesi. 1980’den beri tartışılan kurum hâlâ gündemde

İSTANBUL – Şu anda önümüzde iki müze konusu var! Birincisi, aşağıdaki yazı parçalarında tanımlanan ‘kâbus’ müze, ikincisi ‘bizden ayrılmayın, yakında kuruyoruz’ denilen ‘düş’ müze…

Müzesizlik/Belleksizlik bizde ‘ilk kez’ hastalığına da mal oluyor. Sorunları dondurup, her on yılda bir al baştan konuşmak da başka bir hastalığımız… Duruma (!) katkıda bulunmak üzere, konuyla ilgili, 20 yıldır yazdığım yazılardan bir seçkiyi bilgilerinize sunuyorum.

Korumak bile olanaksız

…Türkiye için önemli sanat eserlerinin toplanması ve korunması İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nın bir kanadında 50 yıl önce Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilmişse de, bu olay yarım yüzyıldır olduğu yerde kalmış, çağcıl bir müzeye doğru bir gelişim gösterememiştir. Müzenin bir yıllık müdürü Doç. Devrim Erbil, büyük çabalar göstererek müzenin unutulmuş varlığını belirli bir çevreye duyurmuş ve müzenin korunmasını, desteklenmesini üstlenecek Resim ve Heykel Müzeleri Derneği’ni kurmayı başarmıştır. Yalnız küçük bir çevre değil, tüm İstanbul halkı bilmelidir, tüm yurt bilmelidir, gelmiş geçmiş resim ve yontular bu görkemli, ama yıkık dökük, günümüzün koşulları için elverişsiz yapının içindedir ve orada bu koşullarda kaldıkça bu sanat yapıtlarını değil görmeye, korumaya bile olanak yoktur.

(Resim Heykel Müzesi’nin Gerekliliği, Mayıs 1980, Sanat Çevresi )

(…) 3 Mart 1981’de yeniden halka açılarak güncellik kazanan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin özgün işlevini yitirmiş, boş bir saraya yerleştirilmesi, 1937 yılı koşullarında etkin ve olumlu çözümdü. Aradan geçen 50 yıl içinde bu müzenin çağcıllaşması konusunda tüm çaba ve girişimlerin olumsuzluklarla karşılaşması ve hiçbir sonuç alınamaması çok düşündürücü bir gerçektir.

(Yeni Bir Müze Yapısı, Mayıs 1981, Sanat Çevresi)

Yarım yüzyıllık kabahat

Yüzyılın sonunda ilk Çağdaş Sanat Müzesi’ni (ÇSM) kurmak üzereyiz. Müze bir yıl içinde kurulsa bile, bunu artık gelecek çağın müzesi ya da geleceğe yönelik kültür yatırımı olarak görmek gerekir. Bizim yüzyılın sonunda kurabildiğimiz sanat müzesi için dünyada yüzlerce örnek olduğundan, bu konuyu yeniden keşfetmemiz gerekmeyecek neyse ki. Bu ülkede, başka ülkelerde olduğu gibi, çağdaş kimliği belirleyici Modern Sanat Müzesi (MSM) süreci yaşanmamıştır. MSM sürecinden yoksun bırakılan bir ülkede bir çağdaş Sanat Müzesi (ÇSM) kurulacaktır. Eğer terim yerindeyse, ÇMS yarım yüzyıllık bir kültür suçu üstüne kurulacaktır. Sanatın yakın geçmişinin belleklerden silinmesine izin veren, kültür anılarının birikmesine ve belgelenmesine olanak tanımayan, uluslararası sanat ortamıyla ilişki kurmayan, sanatı yalnız yerel pazar ortamının değerlendirilmesine bırakan bir anlayışın işlediği bir suçtur bu. (Çağdaş Sanat Müzesini Kurarken, Cumhuriyet, 6 Aralık 1991)

Müzenin durumu vahim

…Bunların içinde Dolmabahçe Sarayı’nın Veliaht Dairesi’nde Atatürk’ün emriyle kurulmuş olan Resim ve Heykel Müzesi’nin durumu ise akıllara durgunluk verecek kadar ‘vahim’dir. 80’li yıllarda Mimar Sinan Üniversitesi, yine bu yıllarda kurulan müze derneğinin kamuoyunda yarattığı ilgi sonucunda, bu müzenin mülkünün değil ama yönetiminin kendisine ait olduğunu anımsayarak, müzenin adının başına MSÜ takısını taktı; oysa mülk, Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na aittir, ayrıca girişi Beşiktaş Kaymakamlığı ve Trafik Şubesi bahçesinde yer aldığı için yıllardır içeriye izin alınarak girilir. Yönetim kadrosu ise MSÜ tarafından belirlenmiştir. Bu müzenin bağımsız bir bütçesi olmadığı gibi, MSÜ de bu konuda son derece cimri davranmaktadır. İki sahipli bir malın yürekler acısı durumunu bütün boyutlarıyla yansıtmaktadır bu müze. İçindeki koleksiyonların ne durumda olduğunu bazı meraklı kişiler, bir yolunu bulup incelemiştir. Koleksiyonlar, zemin katında geniş bir depoda -korunmaktadır diyemeyeceğiz durmaktadır. Yangın tehlikesinin büyüklüğü karşısında, bu müzeyi yönetenlerin geceleri nasıl uyku uyudukları, anlaşılır gibi değildir. Müze 80’lerde dıştan göstermelik bir onarım geçirdi.

İçerde ise Resim ve Heykel Müzeleri Derneği’nin topladığı bağışlarla onarımlar yapıldı.

…içinde bugün müzayedelerde 100 milyon ile 2 milyar arasında satılan, ülkemizin 20. yüzyıl ilk yarısının sanat kimliğini oluşturan resimler bulunmaktadır. Bu kimliğin 20. yüzyıl sonundaki gelişmiş müze teknolojisi ve sistemiyle korunmaması kimsenin umurunda değildir. Bu konuya köktenci bir ilgi göstermesi gereken resmi ve özel kuruluşlar, sanat çevreleri, müzenin yeniden halka açıldığı 1979’dan bu yana bu açık başarısızlıklarını görmezliğe gelmekte ve gerçekçi bir özeleştiri yaparak bu durumu düzeltmek için çaba göstermemektedirler. Her şeyden önce bu müze iki başlılıktan kurtarılmalı, ya Milli Saraylar’ın malı ya da MSÜ’nün malı olmalı, özel kuruluşlardan destek alarak bağımsız bir bütçeye kavuşturulmalıdır. MSÜ, eğer bu müzeyi ele geçirmeyi başarırsa, kendi eğitim sistemi içine alıp, büyük bir gereksinim olan çağdaş müzecilik eğitimi için bir uygulama alanı olarak kullanmalıdır.

(Müzecilik anlayışı va çağdaş sanat müzesi üstüne düşünceler’, Tasarım dergisi, Haziran 1991)

Konuya derinleşmek ve müze kurma/kuramama macerasını ayrıntılı öğrenmek isteyenler için: Beral Madra, ‘Çağdaş Sanat Açısından İstanbul Bir Yoklar Metropolüdür’, Arredamento Mimarlık, Ocak 97.