Ankara çağdaş sanata çok uzak

Radikal Kültür Sanat
23/05/2009

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara Çağdaş Sanatlar Müzesi binasını bitirip bir turizm meslek örgütüne teslim etmeye kararlı. Bakanlık bunun dışında çağdaş sanat üretimini zenginleştirme konusunda nasıl bir çalışma yapmaktadır? Sanat üretimini takip etmek, kültür merkezleri ağıyla desteklemek, gençler için burslar koymak gibi planları var mı?

Ankara Çağdaş Sanatlar Müzesi binaları, eski cer atölyelerinden dönüştürüldü.

Fransa Cumhurbaşkanı’nın, Christian Boltanski ve Sophie Calle, Almanya Şansölyesi’nin Gerhard Richter ya da Georg Schneider, İngiltere Başbakanı’nın Lucien Freud ya da Tony Cragg adını duymamış olması olası mıdır acaba?Ülkemizde yöneticilerin ve siyasetçilerin bu sanatçılarla aynı düzeyde sanat üreten ve bu işi en az 30 yıldır icra eden ve uluslararası tanınmış sanatçılarımızı bilmesi ve tanıması olası mıdır?Günümüzde, kamusal ya da özel parayla bir heykel yaptırılması gerektiğinde, bu heykelin güncel bir anlayışa göre yapılması, uluslararası çapta ilgi uyandırması, kitleye zihinsel bir sıçrama yaptırması da olası mıdır?Dahası, bu heykeli yapacak kişinin yabacı olması olası mıdır?

2009 yılında adı verilmeyen bir heykel ustası Avrupa sanatının birkaç yüzyıllık ve miadını doldurmuş simgesel imleme biçimlerinden birisi olan gözü kapalı adalet tanrıçası tiplemesini alıp, bu kez, anladığımız kadarıyla siyasetçilerin ve bürokratların isteği doğrultusunda gözü açık olarak üretiyor, yaldızlanmış bronz olarak… Çelişkilerin hangisine değinsek? Bu simgesel tiplemelerin ve adalet olgusunun stereotip bir kadın figüründe temsil edilmesinin tarih dışı olduğunu fark etmeyen bir heykel ustasına mı? Sanat üretimini içerik ve biçim açısından yönlendirme yetkisini sürdüren resmi sanat anlayışına mı? Güncel söylemleri, biçimleri, bilim ve teknolojiyi kullanarak yapıt üreten sanatçıları, uluslararası çapta ilgi görebilecek niteliklere sahip sanat yapıtlarını alımlayamayan ve değerlendiremeyen bir sanat ve kültür politikasına mı? Zamanının sanat epistemolojisini ve estetiğini öğrenmeyen ve benimseyemeyen toplumların yaratıcı sanayisinin geri kalmışlığına mı? Türkiye’de ilk ve ortaöğretimde güncel içerikli sanat derslerinin olmamasına mı? Üniversite eğitiminde sanat fakültelerinde bile 20.yy sanat üretimi ve kuramlarının gerektiği gibi öğretilmemesine mi? Bu yanıtlanmamış, çözülmemiş konular Türkiye’nin dünyaya açıldığı 80’li yıllardan günümüze, ciddi bir kültür güdüklüğü yarattı. Bu güdüklük genel olarak ‘heykel kırma’ eyleminde ifadesini buluyor…

Bu konuları düşünürken, başka bir çelişkili konu da belirdi gündemde… Kültür Bakanı, “Türkiye’de ‘özel girişimci’ yok; ben de Ankara Çağdaş Sanatlar Müzesi’ni bitirip TÜRSAB’a vereceğim”, dedi (Radikal, 3 Mayıs). Anlaşılan TÜRSAB, bundan böyle Türkiye’nin kültür altyapısında önemli bir yer işgal edecek? Bir turizm meslek örgütünün bir çağdaş sanat merkezini yönetmesi modelini görmemiştik; böylece görmüş olacağız.. Kültür ve Turizm birleşince bu tür bir evlilik doğuyor, anlaşılan… Burada, Sayın Bakanın danışmanlarının onu yanlış bilgilendirdiklerini düşünmek zorundayız. Günümüz kültür sanayi koşul ve kuralları içinde çağdaş sanat müzesi/merkezi yeniden keşfedilmesine gerek olmayan bir sistemdir; anlamı, içeriği, biçimi ve yönetimi için önemli, ilginç ve dahası ekonomik modeller vardır. Bizdeki melez modeller bile örnek almak için yeterli… Danışmanların acilen AB başkentleri ve kentlerindeki yüzlerce örneği inceleme gezisine çıkmalarını öneririm. Dahası, ülkemizdeki yabancı kültür merkezleri bunun için burs bile verir; çok sevinirler onların kurumları inceleniyor, diye…
Böylece, bu kurumların uzmanlar tarafından bağımsız ve özerk kurumlar olarak yönetildiğini; devlet, yerel yönetim ve özel sektör ortak yatırımlarıyla işletildiğini görürler…
Gerçi, bizler de bu konuda sayısız sempozyum yaptık, yayınlar çıkardık ve raporlar yazdık ama, Ankara İstanbul’a bu açıdan çok uzak…

Bir yanlışa daha değinmek gerekiyor: 1980’lerden bu yana Türkiye’deki çağdaş sanat ve kültür ortamı ‘özel girişim’ üstüne yapılandı! Gerçek o ki, ne varsa özel girişimcilikte var, Türkiye çağdaş sanat ve kültür ortamında! Bunun tersini kanıtlamak çok çok zor… Ne devlet ne de yerel yönetimler her yıl üniversitelerin sanat fakültelerinden mezun olan yüzlerce gencin nasıl, nerede ve hangi koşullarda iş gördüklerini sormuyor ve bu gençler için bir kalkındırma programı geliştirmiyor. Kitlenin güncel sanat ve kültür bilgisiyle donatılması için donanımlı bir bilgilenme altyapısı kurmuyor. Özel sektörün çağdaş sanat ve kültür yatırımları bu açıdan yaşamsal bir işlev yerine getiriyor, önemli bir açığı kapatıyor… Diğer bir yanlış da şu: Bina yapmak yeterli değil; bu binaların içeriğinin ne olacağı konusunda bir karar vermek de aynı derecede önemli. Bina yapılıp, açılışta kurdele kesildikten sonra bu bina ne işe yarayacak? Hangi kültür politikasının oluşturma ve yaygınlaştırma yeri olacaktır? Kimler tarafından ve nasıl yönetilecek? Eğer bir içerik ve program yenilenmesi söz konusuysa, neden Türkiye genelindeki Güzel Sanatlar galerileri içerik, yönetim ve program açısından güncelleştirilmiyor? Sanat ve kültür altyapılarının bir devlet ve yerel yönetim politikası içinde ele alınmasının güncel koşulları var. Bunlardan ilki ve önemlisi, günümüzde kültür ve sanat etkinliğinin işlevinin ne olduğunu kavramak ve benimsemek… Örneğin, siyasetçilerin ve medyanın ünlü klişesi ‘kültürler arası diyalog’un ana maddesini sanat üretimi oluşturuyor. Coğrafi ya da kültürel bölgeler içinde farklı insan gruplarının geleneksel bir arada yaşama sağduyusu yanında, sanat da bu işlevi dolduruyor.

Bu işlevinin kurallarının 20 yy. Modernizminde ve Post-Modernizminde temellendiği biliniyor; bu dönemler içinde, Avrupa odaklı üretim merkezlerine coğrafi ya da kültürel uzaklıkta olan farklı konum ve biçimlerde yer alan sanatçılar ve sanat ortamları var. Bu sanatçıların ve ortamların varlığı Post-modern ve Post-kolonyalist söylemin üretip yaygınlaştırdığı ‘karşılıklılık’ ilkesi doğrultusunda ortaya çıktı. Kültürler arası diyalog karşılıklılık ilkesi üstüne yapılanıyor. Kültür politikaları da bu karşılıklılık ilkesi üstüne yapılanmalı. Bu da, uzmanlar ve kurumlar düzeyinde uluslar arası bir etkileşim ve ortaklık gerektiriyor; yani kültür politikaları yerelliği ve içe dönüklüğü geride bırakıp işbirlikleri ve değiş tokuşa açık olmalı…

Şimdi burada şunu sormak gerekiyor: Bu ülkenin Kültür bakanlığı- çağdaş sanat merkezi binasını bitirip bir turizm meslek örgütüne teslim etme işi dışında, çağdaş yaratıcılığı ve sanat üretimini kalkındırma ve zenginleştirme konusunda nasıl bir çalışma yapmaktadır? Bakanlığın AB ülkelerinde olduğu gibi, bütün Türkiye’ye yayılmış, güncel bir kültür/sanat programıyla donatılmış kültür ve sanat merkezleri ağı kurmak, bu merkezlerin uluslararası etkileşime girmelerini sağlamak gibi bir çalışması var mıdır? Bu konuda bakanlıkta çalışan bürokratlar var mıdır ve bunlar kimlerdir? Bu bürokratlar, İstanbul’da gerçekleştirilen etkinlikleri ve sanat üretimlerini izlemekte midir? Bakanlığın çağdaş sanat ve tasarım üretimi konusunda sağlıklı bir veri tabanı var mıdır? Web sayfası İstanbul’da olan biten uluslararası sanat etkinlikleri bağlamında güncellenmekte midir? Kültür Bakanlığı’nın yaratıcı gençler için oluşturduğu bir burs havuzu var mıdır? Kültür Bakanlığı, AB ülkelerindeki etkinliklere katılmak için davet edilen sanatçıların yaşadığı vize işkencesinden haberdar mıdır? Haberdarsa bu konuda bir iyileştirme yapılmasını sağlamakta mıdır?
Bu soru listesi devam edecek, bizden ayrılmayın…