The Gate Dergisi, 2009

İstanbul’da Yaşıyor ve Çalışıyor Projesi/ Beral Madra

1-      İstanbul, 2010 yılının başından beri çok önemli kültür etkinliklerine ev sahipliği yapıyor. Bunda İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın büyük katkıları olduğu açık. Bize biraz bu yola nasıl çıkıldığı ve hangi evrelerden geçildiği hakkında, bilgi verebilir misiniz?

 İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olabilmesi için sivil toplumu temsil eden bir girişimci gurup 2005’de çalışmaya başladı; AB’deki Türkiye severler bu girişimi destekledi. Türkiye’nin kültür sanayi, küresel siyaset ve ekonomi göstergeleri yanındaki yerini bu unvanın şemsiyesi altında sunma olanağı buluyor, böylece. Kabul edildikten sonraki aşamalar, devletin katkısı, yerel yönetimler ve özel sektörün işbirliği olarak özetlenebilir. Bu üçlünün nasıl bir bireşim oluşturduğunu yaşayarak görüyoruz; olumlu ve olumsuz yanlarıyla. İlk iki yıl sancılı geçti, çünkü kamusal paranın özgür bir sanat ve kültür alanında kullanılması oldukça yeni bir gelişimdi; ancak 2010’da destek alan 640 proje uygulanmaya başlayınca, sıkıntı aşıldı ve İstanbul halkı ve yabancı ziyaretçiler bu sinerjinin yarattığı zengin etkinlik ortamını deneyimliyor.

2-      İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Görsel Sanat Yönetmeni olarak, önemli bir projenin daha meyvelerinin alındığı bir dönemdesiniz. Bize “İstanbul’da Yaşıyor ve Çalışıyor Projesi” hakkında genel bir bilgi vermeniz mümkün mü?

Görsel Sanatlar Yönetmenliği, dört üniversitede eğitmen sanatçı olan  danışma kurulunun önerileri doğrultusunda uzun menzilli yaratıcılık süreçleri ve insan ilişkileri üstüne odaklanan projelerin gerçekleştirilmesini öngördü. AB ülkelerinde günümüzün sanatını düşünsel ve estetik açıdan tetikleyen, dönüştüren ve yalnız sanat alanında değil toplumsal siyasal alanda da karar önderi olan, özellikle eğitimde söz sahibi olan önemli sanatçılar var; bu proje bu sanatçılardan altısını İstanbul’da misafir etti. Onların aydınlarla sanatçılarla karşılaşmalarını sağladı. Bu günümüzdeki en verimli kültür alış verişi türüdür; sonuçlarını bu karşılaşmanın ürünü olan sanat yapıtları dünya galerileri ve müzelerini dolaşmaya başlayınca göreceğiz.

3-      Projenin ismi nasıl oluştu, bu fikri uygulamaya koymak zor olmadı mı? Çünkü birbirinden farklı ülkelerde yaşayan sanatçıları uzun bir süre İstanbul’da ağırlayıp bu şehrin bir parçası yapma düşüncesi, radikal bir çalışmanın ürünü gibi duruyor. Bu projedeki gerçek hedefleriniz nelerdi?

Genellikle projelerin içerikleriyle ilgili başlıklar kullanırım; bu projenin içeriği de tam olarak şöyle. Sanatçıların yaşamöykülerini başında hep şurada şu tarihte doğdu, ama şurada yaşıyor ve çalışıyor, diye yazar. Bu önemlidir, çünkü üretim yeriyle sanatçı özdeşleşmiş olur. Bu projede ben sanatçıların İstanbul ile özdeşleştiklerini vurgulamak istedim. Hedef, dönemlerinde önemli sanat kavramları ve biçimleri yaratmış bir grup sanatçının İstanbul’u yakından tanıyıp, çevrelerine izlenimlerine aktarmaları, ki bu büyük ölçüde ürettikleri yapıtlar dünya müzelerini dolaştıkça gerçekleşecek ve İstanbul’daki sanatçılarla çalışıp, farklı üretimlerin yaratılmasına destek vermekti. Sonuç yapıtlarda izlenebilecek; ilk kez bu yoğunlukta bir kamusal bir çağdaş sanat koleksiyonu oluşacak.

4-      Diğer projelerden farklı olarak daha uzun soluklu bir çalışmanın varlığından söz ediyoruz. Çünkü çalışmalar, 2008 yılından beri devam ediyor. Bu süreci bize anlatır mısınız?

 2007-2008 yılında ajansta çalışan bütün yönetmenler ve direktörler çok uzun toplantılar yaptık ve bir uzlaşma zemini oluştu; yaratıcı insana yatırım yapmak, toplumun bütün kesimlerini ilgilendirecek projelerin gerçekleşmesini sağlamak, sanat ve kültür yoluyla kitle eğitimini ne çıkarmak ve modernist ayrışma içinde olan devlet, yerel yönetimler ve özel sektör kültür kurumlarını ve operatörlerini bir yönetişim modelinde birleştirmek ilkeleri öngörüldü. Gerçekleştirilen projeler incelendiğinde bu ilkelerin uygulandığı görülecektir.Kuşkusuz, bütün değişimler gibi bu değişimi sağlamak da kolay olmadı; ancak modeller belirginleşti ve bunları kullanmanın yararları da ortaya çıkıyor.

5-      Proje dâhilindeki sanatçıları belirlerkenki kriterleriniz nelerdi? Bu sanatçılardan nasıl tepkiler aldınız?

Bu altı sanatçının seçiminde açıkçası kendi bilgi ve inisiyatifimi kullandım; ancak sanat yönetmeni olarak buna hakkım olduğunun da bilincindeyim. Öncelikle en az 30 yıldır bu alanda etkin olanlar ve en açılımlı düşünceleri ve tezleri öne sürenleri seçtim. Sonra farklı teknik ve estetiklerde üretiyor olmaları ve kuşkusuz kadın erkek dengesi de önemli oldu. Davet ettiğim bütün sanatçılar kabul ettiler; onlara sağladığımız koşullar uluslar arası standartlarda olmaktan öte, onlara İstanbul’a ve İstanbul üstünden Türkiye’ye derinlemesine bir bakış olanağı sunuyordu.

6-      Söz konusu sanatçıların süreç içerisinde yaptıkları çalışmalar ve Türk sanatçılarla etkileşimleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?

 Çalıştayların türü farklıydı; bu yönetmleri çalıştay katılımcıları birlikte sağtadılar. Masa başı çalışmalar, kentin içinde geziler, sunumlar ve farklı disiplinlerde aydınlarla görüşmeler yapıldı. Çalıştaylara katılan sanatçılar genellikle yararlandıklarını söylediler. Burada iki olumsuz husus gözlemledim: çalıştayda öğretmen-öğrenci ilişkisi olması ihtimali bazı sanatçıları tedirgin etti; ki henüz kariyerinin başlangıcında olan sanatçılar için bu bir olasılıktı. İkinci olarak çalıştaya katılan sanatçıların bütçelerinin kısıtlı olması da sorun yarattı. Bunun dışında, çalıştaylarda heycanlı anlar, maceralar ve sürprizler de yaşandı. İstanbul üstüne yeni düşünceler, öneriler ve yorumlar herkes için verimli oldu.

7-      Söz konusu sanatçıların İstanbul izlenimlerden bahsedebilir misiniz?

Sanatçılar izlenimlerini basına ve medyaya zaman zaman açıkladı; dikkati çeken husus onların tam da projenin öngördüğü gibi “Avrupa-merkezcilik” ve “oryentalizm” dışında bir etkilenme içinde oldukları ve İstanbul’u küresel basın ve medya yönlendirmeleri dışında bir bilgiyle tanımalarıydı. Onlar adına konuşamam, ama izlenimim, bütün sanatçıların İstanbul mitini çözümledikleri ve İstanbul gerçeklerini gördükleridir.

8-      Türk ve yabancı sanatçıların ortaya koydukları yapıtların içeriği nedir? Bu eserlerin İstanbul’a estetik ve kültürel anlamdaki katkıları neler olacaktır? Bu konuyla ilgili olarak somut örnekler verebilir misiniz?

Sophie Calle’ın, görme engellilerle gerçekleştirdiği  fotoğraf ve yazın bireşiminden oluşan yapıtı, 1 Ekim – 31 Ekim tarihleri arasında Sanat Limanı’nda; Victor Burgin imzalı Sedad Hakkı Eldem’in Şark Kahvesi’ni arkeolojik bir bakış açısıyla yeniden tasarımlanması ve 3D modellemesi  3 Ekim – 31 Ekim tarihleri arasında İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde ;Antoni Muntadas’ın İstanbul filmi “Çeviri Üzerine”nin gala gösterimi  7 Ekim’ de İstanbul Modern’de; Remo Salvadori’nin “Sürekli, Sonsuz, Şimdi Varolan” isimli yapıtı, Peter Kogler’in “Adsız-İstanbul Halısı” ve Danae Stratou’nun “Vital Space-İstanbul” yapıtı 22 Ekim – 11 Kasım tarihleri arasında MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür Merkezi’nde sergileniyor

9-      Projeden istediğiniz verimi aldığınız söylenebilir mi? Yani ilk günkü hedef ve isteklerin karşılandığını düşünüyor musunuz?

 Biz Görsel sanatlar yönetmenliği ekibi olarak büyük bir özveri ve disiplinle bu projeyi gerçekleştirmeye çalıştık; bu çalışma yüzlerce sayfa belgede ve çıkan yayınlarda kayıtlı. Başlangıçta hedeflediğimiz bütün kriterleri yerine getirmeye çalıştık. Bize verilen olanaklar içinde bunu gerçekleştirdiğimizi düşünüyorum; ancak bunların ulaştığı kitlenin ne kadar etkilendiğini zaman gösterecek diye düşünüyorum.

10-  Bundan sonraki dönemde neticelenecek daha başka çalışmalarınız olacak mı? Ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı olarak ne tür faaliyetler içinde olacağınızdan bahsedebilir misiniz?

Benim görevim 31 Aralık’ta sona eriyor; bu çalışma benim kariyerimi de etkiledi, diyebilirim. Bundan sonra, bu üç yıllık çalışma sırasında kazandığım yeni görüşlerle devam edeceğimi düşünüyorum. Özetlemek gerekirse bu görüş şudur: Türkiye çağdaş sanat üretimi sayısı yüzbini geçmeyen bir kısıtlı insan kitlesine değil, milyonlarla ifade edilen insan kitlesine ulaşmalı ve onları etkilemelidir; çünkü çağdaş sanat üretimi insanları alternatif düşünme, insan hakları, özgürlük, bağımsızlık ve eşitlik konusunda eğitebilecek bir güce sahip ve bu gücün Türkiye’nin içinde bulunduğu değişim sürecinde kullanılması gerekiyor. Ajansın bütün birimlerinde yaratılan ve uygulanan kültürel modellerin resmi ve özel kurum ve kuruluşlar ve buralarda çalışan bireyler tarafından benimsenmesi ve sürdürülmesi gibi bir girişim çok yararlı olacaktır.

 Beral Madra

Sanat eleştirmeni ve sergi yapımcısı