Alem Dergisi, Nisan 2010

BERAL MADRA/ ALEM DERGİSİ SORULAR VE YANITLAR
1-Çağdaş sanatta Türkiye ve dünyayı kıyasladığınızla genel anlamda neler söyleyebilirsiniz? Şu an dünya ve Türk çağdaş sanatını nasıl görüyorsunuz? Türk çağdaş sanatını değerlendirmenizi istesem bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Öncelikle “Türkiye Çağdaş Sanatı” terimini kullanalım. … Alman veya Fransız Çağdaş Sanatı da denmiyor, artık; Türkiye Modernizmi ve Post–Modernizmi demek gerekiyor. Bu tür kıyaslamaları geçmişte yapıyorduk; çünkü Türkiye Modernizmi her ne kadar 1800’lerin sonunda başladıysa da, Avrupa Merkezci Modernizmi doğal olarak arkadan izliyordu; bu süreçte Fütürizm, Sürrealizm, Dada gibi düzeni yıkan ve bireyin başkaldırısını temsil eden ve günümüzdeki sanatın temeli olan akımlar da bizde gerçekleşmemişti.

Bugün bu tür bir kıyaslama yapamayız; küresellik her şeyi her yerde aynı anda var ediyor ve yeniden üretiyor.

Türkiye’de günümüzde üretilen görsel/nesnel sanat yapıtları (resim, üç boyutlu yapıtlar, fotoğraf, video ve yerleştirmeler), eğer içerik, biçim ve estetik açıdan günümüze özgü bir anlam ve değer taşıyorsa her an küresel ortama çıkabilir ve önem kazanabilir.  Türkiye’deki sanat üretiminin en önemli eksikliği üretimi zenginleştirecek ve çoğaltacak ve de küresel bağlamda tanıtımını yapacak bir yatırımın gerçekleşmemesi. Bunun dışında, çok önemli yapıtlar, olumsuz koşullara rağmen üretiliyor ve bir yolunu bulup küresel ortama sunuluyor. Üretim tarafı çok iyi de, bu üretimin toplumla bütünleşmesi tarafında sorunlar var…

2-Çağdaş sanat alanında “dünyada” ve “Türkiye’de” tanınmış koleksiyonerler kimler? Sahip olduğumuz az sayıda koleksiyoneri değerlendirirseniz, koleksiyonerlerimizin eser alım alışkanlıkları ve sanata bakış açıları hakkında neler söyleyebilirsiniz?

 1970’lere kadar dünyada resim koleksiyoncuları parmakla gösterilirdi, Peggy Guggenheim ve Gloria Vanderbilt Whitney gibi, en ünlüleri sayayım…

Bu tarihten sonra sayılamayacak kadar çok büyük koleksiyonlar oluştu: Menil, Dia Art Foundation, Flick, Saatchi and Saatchi, Tyssen Bornemitza, Farnçois Pinault, Eli Broad, David Geffen, Bernard Arnault, STEVE COHEN, GUY ULLENS (Çin çağdaş sanatı) Koleksiyonları… Bugün hemen hepsi müzelerde sergileniyor.

 Türkiye’deki özel resim koleksiyonlarının ancak kamuya açılanlarını tanıyoruz; bunların da gözden geçirilmesi ve olasılıkla ayıklanması gerekir; çünkü gözlemime göre resim koleksiyonları bilgi, uzmanlık ve eleştiri içeren bir bilinçle oluşturulmadı, beğeni ve zevke dayalı ya da galerilerin yönlendirmelerine dayalı bir istekle oluşturuldu. Önümüzdeki dönemde, sanat- bilimsel araştırma ve incelemeler ortaya çıkarsa, bazı düş kırıklıkları yaşanacaktır… Bilinçsizliğin en önemli göstergesi, 1970’lerin ortasından sonra Türkiye’de üretilen Kavram Sanatı, Yerleştirmeler gibi yapıt türlerinin satın alınmamış olmasıdır. Umarım ben bunu işaret ettikten sonra bu yapıtların peşine düşen koleksiyoncular çıkar… Kuşkusuz burada da bilgi ve uzman görüşü önemli. Gördüğüm koleksiyonlar arasında en bilinçli koleksiyon Elgiz Koleksiyonu ve Füsun Eczacıbaşı Koleksiyonu.

  3-Sizden Türk sanatına yön veren 10 ismi sıralamanızı istesek, hangi isimleri telaffuz edersiniz?

 Modernizm’de (1970’lere kadar) sanatçılar sanata ve topluma yön veriyordu; ama yine 1970’lerden itibaren bu da ortadan kalktı. O dönemden bu yana sanat üretimi yönlendirmeyi reddeden bir özellik kazandı; eleştirel bakış,  önerme, bireysellik, öznellik önem kazandı. Her dönem önemli sanatçılara tanık olduk; her dönemin yön veren demeyelim, ama öne çıkan sanatçıları vardır. Her sanatçının önemli bir dönemi vardır ve her sanatçı her dönem ilginç ve önemli işler üretemez.  Ben siyasal, toplumsal, kültürel, eleştirel içeriği sağlam, günümüz düşünce ve kuram sistemiyle ilişkili işler üreten sanatçıları yeğlerim; burada bu değerlendirmeyi 10 sanatçı ile kısıtlayamam.

4-Dünyada çağdaş sanat dediğinizde aklınıza ilk gelen isimler neler?

Yaşayan sanatçılardan söz ediyorsak, yaşlı kuşaktan Gerhard Richter, Sigmar Polke, Bruce Naumann,  Cindy Sherman, Marina Abramovic, Christian Boltanski, Joseph Kosuth, Ilya Kabakov, Richard Serra… Orta kuşaktan Carsten Nicolai, Olaffur Eliasson, Santiago Sierra, Nedko Solakov, Walid Raad, Walid Sadek, Parastou Forouhar, Dimitri Gutov, Vadim Zacharov… Aslında, sanatçılar değil, ürettikleri yapıtlar önemli; kimisi gerçekten etkileyici oluyor ve belleklere yerleşiyor…

5-Türk sanatı dünya sanatına bir şeyler kattı mı? Türk sanatının geleceğini nasıl görüyorsunuz?

 Türkiye son 30 yılda Türkiye’nin demokratikleşme, küreselleşme v.b. siyasal, toplumsal, kültürel sorunlarını irdeleyen ve aynı zamanda AB dışı bölge olmak açısından da bu sorunları örnekleyen bir katkıda bulundu küresel sanat ortamına. Nitekim, 90’lardan bu yana Türkiye’den bir çok sanatçı, eleştirel ve irdeleyici işleriyle AB ülkelerindeki sergilere davet edildi ve ediliyor. Onlar Türkiye’nin içinden geçtiği sancılı dönemleri görselleştirdi; bu çok önemli bir görsel bellek oluşturuyor. Eğer, Türkiye kültür sanayi AB ölçütlerine göre bir gelişim içine girebilirse- şu anda henüz ilkel diyebileceğim bir süreç yaşanıyor-Türkiye’den çıkacak çağdaş sanat üretimi daha da önem ve değer kazanacak. AB ölçütleri de kısaca şöyle: Devlet-Yerel yönetimler-Özel sektör işbirliği ve yatırımının “yaratıcı insana” doğru yönelmesi; toplumun çağdaş sanat aracılığıyla daha gelişmiş bir demokrasiye doğru, özgür ve zengin içerikli zihinsel bir sürece doğru yönlendirilmesi…

 

 6-2006 yılından bugüne Çağdaş Sanat alanında ulaşılan astronomik rakamların balon olduğu pek çok yabancı eleştirmenlerce sık sık telaffuz edilmeye başlandı. Çağdaş sanata ödenen fiyatların geleceği hakkında ne yorum yapabilirsiniz? Çağdaş bir sanat eserinin milyonlarca dolar ya da pound ederi olması normal mi acaba?

 Uluslararası sanat piyasasının tarihsel bir derinliği ve olgunluğu olduğu var. Avrupa Merkezci Modernizm ve kültür emperyalizmi dolayısıyla oluşmuş sarsılmaz bir piyasa söz konusu. Türkiye’deki resim piyasası henüz bu piyasanın içine giremedi. Söz konusu yüksek fiyatlara karşın dar, sığ ve istikrarsız bir görüntü veriyor. Biraz önce belirttiğim gibi bilimsel sanat değerlendirmeleri temelinde gelişmemiş bir piyasa. Kamusal kamusal sanat kurumlarının veya müzelerin olmaması da bu değerlendirmenin eksikliğini yaratıyor. Piyasa suni olarak derinleşemez ve yaygınlaşamaz. Bu konu tümüyle Türkiye’deki sanata yatırım potansiyelinin ölçüsüyle ilgilidir.  Sanatçısı ölmüş ya da yaşlanmış resimlerin yüksek fiyatlara satılması da çok doğaldır; hele bu sanatçılar ülkenin sanat tarihi içinde önemli bir yer alıyorsa. Ancak, bugün yüksek fiyatlara satılan resimler sanat tarihi içinde hak ettikleri yeri aldılar mı? Yani bu resimler, bugüne kadar hangi büyük sergilerde sergilendi, hangi uluslararası müzelerde sergilenebildi? Önce bu tür süreçlerin yaşanması gerekir. Günümüz sanatçıları hiç olmazsa bu süreçleri biraz yaşayabiliyor. Tüketim ve pazarlama alanını yönlendirmesi gereken galerilerin sayısı az ve gücü yeterli değil; uluslararası işlem yapamıyorlar. Yabancı koleksiyoncu çok az. Bunlar çoğalmalı ve piyasa derinleşmeli ve güvenli olmalı. Çağdaş Sanat piyasası İstanbul’u yokluyor, ama ilginin Arap ülkelerindeki fuarlara kaydığına da tanık oluyoruz.

7-Çağdaş sanat ekonomik karşılığını buluyor mu?

Hayır bulmuyor; çünkü çağdaş sanat Türkiye’nin “kültür kimliği” içinde henüz gereken yerini almıyor. Türkiye’de resmi düzlemde “sanat”  Modernist altyapılar ve değerlendirmeler çerçevesinde “etkinlik” olarak algılanıyor. Genel kanı “sanat”ın  “popüler kültür üretimi” veya “yorumculuk” olduğudur; sanatın  “düşünsel bir üretim” olduğu ve sanat yapıtlarının Türkiye’nin görsel belleğini oluşturduğu henüz algılanmıyor Türkiye’de. Özel sektör, çağdaş sanat üretimini son 10 yıldır keşfetti; ancak yine “etkinlik” ve “müze kurmak” öne çıkıyor, sanatçıya ve üretime yatırım geri planda kalıyor. Müzelerin kurulması çok iyi ancak, müze programlarına bakıldığında ağır “oryantalist”  içerik söz konusu.  Avrupa merkezci sanat tarihini sürdürmekteyiz; bu çok yadırgatıcı bir durum. Bu müzelerde, Balkanlar, Sovyet  ve Post-sovyet ülkeler, Ortadoğu Modernizmi ve Post-modernizmi, yani 20.yy üretimi ve görsel belleği gösterilmeli; AB merkezci kültür ve sanat politikalarına karşı bu bölgeden yanıt veren sergiler ve etkinlikler gerçekleştirilmeli.

8-Sotheby’s geçtiğimiz yıl Türkiye’de şube açtı ve 15 Nisan’da Londra’da ikinci kez müzayede düzenleyecek. İstanbul, Contemporary İstanbul, Bienal, İstanbul Modern, Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi, Santralİstanbul, Siemens Sanat gibi organizasyon ve kuruluşlara sahip. Bu organizasyon ve kuruluşların Türk çağdaş sanatına getirileri nelerdir?

Sotheby’s yöneticilerinin kendilerini “Türk Çağdaş Sanat Uzmanı” olarak nitelendirmelerini çok tuhaf buldum; uzman olarak ne gibi bir bilgi ve üretim ortaya koyuyorlar acaba? Bu ülkede uzun yıllardır müzayede yapılıyor ve resimler satılıyor; onların müzayedelerinde de aynı resimler satılıyor. Nasıl farklı bir katkıda bulunuyorlar ki, kendilerini uzman olarak nitelendiriyorlar? Modern resimlerle günümüze özgü yapıtları yan yana koyup müzayede yapmaları doğru bir yaklaşım değil. Sözünü etmekte olduğum bilgiye dayanmayan piyasa değerlendirmelerini körükleyen bir yaklaşım. Özel sektörün son 10 yılda açtığı çağdaş sanat merkezleri ve müzeler, kültür sanayi gelişmesini güçlendirdi ve çeşitlendirdi; ancak bu yeterli değil. Bu açıdan yerel yönetimlerin İstanbul’un 15-20 ilçesinde kurduğu kültür sanat merkezlerini de burada hatırlatmak gerekir. O merkezler de geniş kitlenin kültür ve sanat gereksinimlerini karşılıyor, ancak programları sözünü ettiğimiz “çağdaş sanat”ı kapsamıyor. İstanbul’un 12 milyon nüfusunsun en az %10’unun çağdaş sanat üretimlerinden etkilenmesi ve yararlanması gerekir. İstanbul 2010 AKB projelerinden Taşınabilir Sanat, bu merkezlere “çağdaş sanat sergileri” taşıyor; bir başlangıç ve bir model olarak. Umarım bu sürdürülür.

9-Yukarıda saydığımız kurum ve organizasyonların genellikle özel kuruluşların girişimi olduğunu görüyoruz. Çağdaş sanat konusunda devlet eli ne kadar gereklidir?

Günümüzün kültür sanayisi toplumun bütün kesimlerini içeren bir uzlaşma ve işbirliği gerektiriyor; devlet, yerel yönetimler ve özel sektörün kültür için ayırdıkları kaynakların kullanım amaçlarında bir uzlaşma gerekiyor; buna ülkeni genel kültür ve sanat politikası da denebilir. Gelişmiş kültür sanayilerinde bu tür bir tümel kültür politikası söz konusu; yani ülkeleri yöneten bu güçler birbirleriyle ilişki, iletişim ve işbirliği içinde bir kültür politikası yürütüyor. Türkiye’de bu henüz gerçekleşmedi; dahası böyle bir gereksinim bilinci de görülmüyor! Her güç kendi politikasını oluşturuyor; bu ayrılık içinde siyasal çıkarlar var, ekonomik çıkarlar var, ama sanatın ve sanatçının çıkarları yer almıyor! İstanbul 2010 AKB kriterleri aslında bu birleşmeyi öngörüyordu; ancak bunun ne kadar gerçekleşebildiğini önümüzdeki dönemde görebileceğiz.

10-Çağdaş sanata yüklediğiniz anlamı sorabilir miyim?

 Türkiye’de ve Türkiye gibi demokrasisi olgunlaşmamış ülkelerde çağdaş sanat üretimi, demokratikleşme ve özgürleşme sürecine büyük katkı sağlayan bir olgudur. Bu Viyana’nın Doğusundaki -bütün ülkeler (Orta Doğu, Güney Kafkasya, Orta Asya, Güney Asya) için geçerli bir durum. Bu coğrafyada çağdaş sanat çok önemli bir “bireysel özgürlük”, bir “direniş”, bir “toplumsal iletişim” aracıdır. Demokrasileri olgunlaşmış ülkelerde bile çağdaş sanat “ekonomik ve toplumsal süreçlerin eleştirisi”, “zihinsel zenginleşme” gibi anlamlar taşıyor. Çağdaş sanat yapıtlarının oluşturduğu birikim toplumların yaşadıkları dönemi daha bilinçli bir biçimde yorumlamalarına ve değerlendirmelerine yardımcı oluyor; çağdaş sanat müzeleri en çok bu işe yarıyor.

 11-İyi bir sergi yapmak iyi bir bütçeyle mi olur? Son zamanlarda sanatın para ile olan ilişkisinin artması tehlikeli değil mi?

 İyi bir sergi önce sağlam bir düşünsel altyapı, araştırma, günümüzün siyasal, toplumsal kültürel gelişmelerine yanıt veren bir mesaj ve bütün bu altyapıyı görselleştiren/nesnelleştiren sanat yapıtlarının seçimiyle gerçekleşir. Burada sergi yapımcısı ve sanatçı arasındaki düşünsel ve ilişkisel iletişim belirleyicidir. Bütçe her zaman gereklidir; ancak küçük bir bütçe ile bile bu sözünü ettiğim süreçleri yerine getirebilirsiniz. Türkiye’de sergiler büyük ölçüde sanatçıların özverileriyle oluşuyor; sanatçı telifleri uluslar arası ortama kıyasla çok düşük-hatta sanatçılara çok haksızlık edildiğini söyleyebiliriz. Sergi yapımcısı (küratör) de hak ettiği ücreti almıyor. Uluslararası ortamda en düşük sanatçı telifi 5000 EURO küratör ücreti 10.000 EURO’ dur! Burada sanatçıya telif vermeden işi sergilenebiliyor!

Sanat-para ilişkisi oldum olası tartışmasız vardır; bu ilişkinin sanatçı yararına işlemesi gerekir ya da bu ilişkide bir denge ve ahlak olması gerekir. Sanat-para ilişkisi, para sanat üretiminin içerik, biçim ve estetiğini değiştirmeye ve etkilemeye başladığı zaman tehlikelidir.

12-Yurt dışına baktığımızda sanat muhabiri, sanat ajanı, sanat danışmanı gibi tabirlerle karşılaşıyoruz. Biz de ise sanat eleştirmenliği bile tartışma konusu. Bir yerde yanlış mı yapıyoruz?

 Yanıtını siz veriyorsunuz. Evet, yanlış yapıyoruz. Eleştirisiz bir sanat ortamını şöyle bir karşılaştırma yaparak açıklayabiliriz: İş ve sanayi dünyası üretim, pazarlama ve tüketim süreçlerini uzmanların raporlarına ve yorumlarına önem vererek ve temellendirerek yürütüyor, yatırımlarını ve harcamalarını sağlama alıyor. Aynı sistem sanat yatırımları ve gelişmeleri için de geçerlidir. Sanat üretiliyor, pazarlanıyor ve tüketime sunuluyor; bu süreçlerin de raporları ve yorumları önemli; bunlar yapılmazsa bu süreçler yatırımcıları zarara sokar, değil mi? Burada sanatın bir de düşünsel/zihinsel bir üretim ve tüketim olduğunu, toplumların kimlikleri ve kültürel egemenliklerini ilgilendirdiğini de hesaba katmak gerekiyor. Dolayısıyla eleştiri, uzmanlık, tanıtım gibi süreçlerin sağlıklı olması gerekiyor.

13-Sermayenin ve paranın el değiştirmesi, Çin, Hindistan ve Ortadoğulu sanatçıların koleksiyonerlerin gözdesi haline gelmeye başlaması çağdaş sanatı nereye götürüyor?

Ben piyasa uzmanı değilim; bu nedenle bu soruya ancak piyasa dışı  kriterler açısından yanıt verebilirim. Eğer sizin dediğiniz gibi çağdaş sanata yatırım yapanların ilgisi dünyanın beş kıtasına doğru yayılıyorsa, bu küreselleşmenin doğal sonuçlarından birisidir. Bu ilginin yalnız para açısından değerlendirilmesi de doğru değil; bu ülkeler 20.yy Modernizmini çok farklı koşullarda yaşadılar ve şimdi yine farklı bir Modernizm sonrası sanatı sunuyorlar. Bu fark bu ülkelerin geçirdiği siyasal, ekonomik ve kültürel devrimler ve değişimlerden kaynaklanıyor. Bu ülkeler (BİZ DE DAHİL) klasik sanat tarihinde Eski Dünya olarak adlandırılırken, şimdi nerdeyse YENİ SANAT DÜNYASI oldular. Burada şunu da belirtmek gerekir ki, günümüzde sanat bir yere doğru gitmiyor; sürekli bir geri-dönüşüm geçiriyor…

 14- Bazı küratörler çağdaş sözcüğü yerine güncel sözcüğünü kullanmayı tercih ediyorlar. Sizin için çağdaş mı, güncel mi? (Aralarında fark var mı, varsa nedir?) Türkiye’de Güncel sanat ‘kavram’ı 1990’ların ortalarından bu yana gündemde. Bir sanat türüne mi, yoksa bir sanat eğilimine mi işaret ediyor bu kavram? Yoksa, dönemsel bir anlamı mı var?

Bu terimleri kullanıyoruz, çünkü Modernizm’in ve Post-Modernizmin tarih olduğunun altını çizmek istiyoruz. Günümüzdeki üretimi geçmişten ayırmak istiyoruz; günümüzdeki üretime bir ayrıcalık yüklemek istiyoruz. Çağdaş Sanat terimi “contemporary art”ın çevirisi olarak kullanılıyor; oysa “contemporary” nin tam karşılığı “hemzaman” dır. Yani “Hemzaman Sanat” doğru çeviri. “Güncel Sanat” “actual art” ın karşılığı oluyor; bu terimde hem bir dinamizm /hareket var hem de geçicilik, yani bugün var ama yarın başka bir şey olabilir gibi bir anlam veriyor. Bugünkü sanatı en iyi tanımlayan terim ise “Görsel Sanat” (visual art); çünkü bu günümüze egemen olan “Görsel Kültür” olgusunun karşılığı oluyor.

Beral Madra,02 Nisan 2010 Cuma