Yüzyıl boyunca yaşadıklarımız

Hürriyet / Gösteri

Ağustos 1993

s.s. 53-56

Ülkemizde toplum modern sanat kurumlarını kabullenmiştir. Kaldı ki bu alanda kitlenin tepkisini ölçecek kurumlarda oluşturulamamıştır.

 Plastik Sanatlar Terimiyle Kısıtlanan Sanat

Ülkemizde, sanatçılar ve sanat işleriyle uğraşanlar plastik sanatlar terimiyle tanımlanmaya çalışan bir alanda etkinlik gösteriyor. “Plastik Sanatlar” terimiyle özetlenen alan gerçekte bütün bilimleri teknikleri ve olguları içeriyor.

“Plastik Sanatlar” terimiyle kısıtlı olarak tanımlanan üretim, gerçekte, bütün bilimleri, teknikler ve olguları eleştirel düşünce içinden geçiriyor ve bilimler, teknikler ve olguların sonuçları olan  biçimlere benzemeyen ama bu biçimlerin benzetilerinin benzetilerinin benzetilerini oluşturuyor. Burada öncesi belli ama, sonu belli olmayan bir üretim söz konusudur; bunu biçimsel bir saptama yapan bir terimle açıklamaya çalışmak, bir yetersizliktir. Alman sosyolog Niklas Luhmann “ekonomi ve siyaset gibi, sanat da kendini üreten sistemdir” diyor. Sanat sistemi iki ana bölümden oluşuyor: Benzeti (metafor) yapıtlar ve bunların öncesinde ve sonrasında yaratılan metinler. Günümüz sanatını yaratanlar ve tanıtanların bu üretimi de kaynağa doğru giden göndermeler ve sonsuza doğru giden çeşitlemelerle öteki sistemlerde olduğu gibi, gittikçe karmaşıklaşıyor ve algılanması kavranması güçleşiyor. Kendi kendinin üreten bu sistem içinde ‘geçmişe doğru gönderme’ ve ‘sonsuza doğru dönüştürme’ eylemini hem düşünsel hem de nesnel olarak gerçekleştirmek zorunda olan  sanatçıların konumu, öteki aydınlara göre farklıdır onlar bu benzetiler (metaforlar) dünyasını ürettikten sonra yine geriye dönüp bu dünya ile gerçek dünya arasındaki ilişkiyi de kurmak zorunda değildir. Bu ilişkiyi kurmak aydınların ve toplumun işidir. Onlar ortaya çıkan sonucu –metinleri ve nesneler- görmek, algılamak, incelemek ve anlamak durumundadır.

Türkiye’de aydınlar arasında, sanatçıların değişik bir konumda oldukları bilinci var mıdır? Sanatı desteklemek zorunda olan özel ve resmi kurumların, aydınların bugünkü  sanat üretimi karşısındaki tutumlarını tavırlarını ve algılama düzeylerini incelediğimizde, bu bilincin yerleşmediğini görüyoruz. Bugün, aydınlar ve toplum, sanat yapıtının felsefe, felsefenin de sanat yapıtı olduğunu ancak bunların bileşiminin sonucunda bir metafor dünyası oluşturduğun ve sanatın kendi kendini üreten bir sistem olduğunu kabul edemiyorsa e her türlü söylemi bu noktadan başlatmıyorsa, bu bilince varılmamıştır. Yüzyılın sonunda bu konunun hala kesinleşmemiş ve yerine oturmamış olmasının nedenlerini, yüzyıl boyunca sanat gelişmelerinde aramamız gerekiyor.
 

Pages: 1 2 3 4 5