Yüzyıl boyunca yaşadıklarımız yaşamadıklarımız

Sanatçıyı Bekleyen Tuzaklar
Kolaj’dan nesne sanatı’na uzanan yoldaki tuzaklara değinelim. Kitle üretimi / Kitle tüketimi / Kitle kültürü birinci tuzaktır. Bu tuzakta kiç başrolü oynar. Yapıt kiçi gündeme getirerek, kiçe karşı bir uyarı amaçlıyorsa, artık bu geçerli bir uyarı değildir, çünkü bugün hiper-gerçeğin simülasyonları hiper-kiç üretmektedir. Bu tuzakta ayrıca Pop Art ve Yeni Gerçekçilik ‘kiç’ ile hesaplaşmıştır. Sanatçı bu hesaplaşmalardan başlamak durumundadır. İkinci tuzak ise düşünsel bir temele dayanmayan seçkincilik (eklektisizm)’dir. Kolaj ve şürekası ya da nesne sanatı, bilgilenme ve kavram enflasyonu içinde, postmodernizmin gevşekliği ve yaratıcı olmayan bir seçkincilik için benimseniyorsa, her şeyin sanat olduğu düşüncesine gelinir ki, bu da sanat gelişimini tıkayan bir engeldir. Bu noktada sanatçıların da bilgilenme perhizine girip, bir özümseme dönemi geçirmeleri kaçınılmazdır. Özellikle, modernizmi, bizim gibi yaşayan ülkelerdeki postmodernist durumda bu tuzaklardan bolca vardır.


Sanatçı bu tuzaklardan yalnız özeleştiri gücünü kullanarak, eleştirel düşünce, yaratıcı düşünce süreçlerini sindirerek ve yaşayarak kurtulabilir. Sanatçı, ancak sanat yapıtı öncesindeki düşünce salkımlarının (constallation) oluşturduğu kişisel bölgesini, toplumsal bölgeyle birleştirirken, toplumun bilişsel gereksinimine yanıt vermeyi amaçlayarak, bu yolda ilerleyebilir. Özellikle, sanatın kendi kendini üreten bir sistem olduğu henüz anlaşılmamış olan ülkemizde, sanatçı, ürettiği yapıtın, sanat dışındaki sistemlerin bir oyuncağı olmasını engellemiyorsa, yenilgiye uğramış sayılır.

Eğer, bütün yüzyıl boyunca yaşadıklarımız ve yaşamadıklarımız, Lyotard’ın dediği gibi, bizi bugün bir bunalım ve kaygu içinde sokmuşsa ve bu belirsizlik bizde güvence, kalımlılık ve kimlik isteği uyandırıyorsa, bu isteğe bu güne değin yanıt veremeyen kurumların, siyasetçilerin ve iş adamlarının yanıt vereceği ya da bu isteği doyuracak ortamlarının onlar tarafından hazırlanacağını düşünmek ve beklemek büyük bir aymazlıktır. Bu bize yine ütopya-felaket karşıtlığına götürecektir. Çağdaş sanat üretimi,yadsınamayacak potansiyeline karşın, bugüne değin hükümetlerin kültür politikalarının içinde uluslararası sanat sistemine yanıt verecek biçimde yerini alamamıştır. Hükümetler uluslararası sanat etkinliklerine geleneksel sanatı, el sanatlarını ve folklorik sanatı göndermeyi sürdürmektedir. Günümüz sanatı ile ilgili bir sergi göndermek gerektiğinde de, hiçbir kavramsal ve düşünsel değeri olmayan gelişigüzel düzenlenmiş karma resim sergilerini göndermeyi yeğlemektedir. Bürokrasi, sanat gelişimi karşısına bir olanaksızlıklar duvarı çıkarmayı sürdürmektedir.

Gerçekte, kalımlılık isteğinin ortaya çıkması, sanatçı için yeni bir açılım, yeni bir güdüdür. Bütün dünyada olduğu gibi, bu isteğe yanıt verecek tek olgu, kendi kendini üreten  bir somut-ütopya sistemi olarak sanattır. Eğer Türkiye’deki aydınlar ve toplum, “plastik sanatlar” gibi kısıtlayıcı bir terimden vazgeçmiyor ve sanatı sınırlı bir biçimde algılamayı sürdürüyorlarsa, bu sistem içinde üretim yapan sanatçılara ve sanat işleriyle uğraşanlara bu ülkede kimsenin sahip çıkmadığı ve destek vermediği gereceğiyle karşı karşıyayız. Yeni sanat mevsiminde etkinliklerimize, konuşmalarımıza ve yine bu noktadan başlamak zorundayız.

Pages: 1 2 3 4