Mega kültür içinde Türkiye’nin konumu

Hakan Onur’un artık çok gerilerde kalmış ve çok tüketilmiş post-pop özellikler taşıyan, dönme dolap gibi, çok bilinen bir alegoriyi kullanan yapıtı, ancak bir Disneyland oyuncağı olarak görülebilir. Yine de kendimizi zorlayarak yapıtı okumaya çalışınca, Türkiye genelindeki sıradan sorunların ifadesiyle karşılaşıyoruz. İkiyüzlülük, yozlaşma, iktidar hırsı, kitsch varsa, bütün Türkiye’de vardır; İstanbul bu konuda bir ayrıcalık oluşturmuyor. Hakan Onur, sergiye hazır nesne olarak gerçek bir dönme dolap getirseydi, çok daha başarılı olurdu.

Burada biraz durarak, bu üç yapıtta, kullanılan ya da üretilmiş olan nesnelerin gerçek anlam ve değerlerinin ya da simgeledikleri olguların, yapıtın bütününü oluşturan düşünceyle örtüşmesinin, bir metafor oluşturmadığını, bire bir ölçüde nesneler yoluyla açıklanmış bir söylem olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Oysa, günümüzde, üç boyutlu sanat yapıtlarının, bir söylemin ifadesi olma niteliğinin ötesinde anlamlar taşıdığını; sanat deneyimin, izleyiciye kendi anlayışını yaratması için sunulan, birbiriyle bağlantılı elemanlar dizisinden oluştuğunu; yapıtın izleyiciyi, kendi yorumunu yapıtın anlamının kaynağı olarak kullanan bir keşifçi durumuna getirdiğini biliyoruz. Bu açıdan bakıldığında, Tender, Karamustafa ve Onur’un enstalasyonları, sanatçının yorumunu yansıtan imge düzleminde kalıyor, izleyiciye yorum ve keşif şansı tanımıyor.

“Mekan Ruhu Olarak İstanbul”a dönersek, Selim Birsel ve Canan Tolon’un yapıtlarına eğiliyoruz.

Birsel, bienalde mekan özellikleri hiç kullanmamış olan, tam tersine kapatılmış olan Feshane’de , bu özellikten yararlanan tek sanatçıydı. Dört demir sütunun çevresine sentetik elyaf gererek, içine girilmeyen, içi görülemeyen bir mekan ya da mekansızlık yaratan Birsel, bu mekanı boydan boya geçen teneke borularla izleyiciye bulunduğu mekana çok özel bir bakış olanağı sağlıyor. Bu yapıtın dört bir yanının açık olması gerekirdi; bu olmadığı için özelliğini bir ölçüde yitirmişti. Birsel, geçi izleyici için bir yorum olanağı ve bedensel deneyim ortamı yaratıyor ama, İstanbul ile nasıl bir ilişki kurmamız gerektiğini bulmak zor oldu. Acaba, İstanbul’a sübjektif bir bakış mı öneriyor; yoksa görüş açımızın gittikçe daraldığını ve küçüldüğünü mü anlatıyor.

Canan tolon’un karışık teknik tuvalleri, bir yandan daha önce sergilerinde izlediğimiz ekolojik yorumların uzantıları olarak görülüyor, bir yandan da çeşitli modernist resim kavramlarının dizini gibi bir anlam taşıyordu. Belki Tolon, dünya coğrafyası ve doğası içinde İstanbul parametrelerini irdelemeye çalışıyordu, ancak inandırıcı göndermelerin izine rastlamak güçtü.

Bienal “kültürel farklılıklar” tezi üzerine kuruldu. Yapıtlara uyguladığımızda, bu tezden şu sonuçlar çıkarılabilir: Çağdaş sanat yapıtlarında sanatçıların kültürel farklılıkları okunabilir; çağdaş sanat yapıtlarında sanatçıların kültürel farklılıkları küresel anlatım dili içinde erimiştir; çağdaş sanat yapıtları kültürel farklılıkların bir metafora dönüştüğü nesnelerdir. Birçok yapıt, kültürel farklılıkların küresel anlatım dili içinde eridiğini gösteriyordu. Yine birçok yapıtta siyasal söylem bir amaç olarak öne çıktığı için, küresel farklılıkları geriye itiyordu.

Bienal’deki yapıtlarda, üç genel özellik saptadır:

–          Siyasal / ekonomik / toplumsal / dinsel söylemleri yansıtan yapıtlar, örneğin ABD, Rusya, Bulgaristan, Türkiye ve Kanada sergilerinde,

–          Modernizmle hesaplaşmasını bitirmemiş yapıtlar, örneğin İspanya ve İtalya sergilerinde,

–          Bireysel düşünce ve felsefeyi küresel sorunlar plâtformuna bir öneri olarak sunan yapıtlar, örneğin Romanya, İngiltere, Fransa, Polona ve Belçika sergilerinde

Yapıtlarda bize “kültürel farklılık” gibi görünen özellikleri ise “olanak farklılıkları” olarak yorumlamak daha gerçekçi bir yaklaşımdır. Küratörler bize ya ülkelerindeki siyasal baskı altında kalmış sanatçıların, azınlıkların,ya da göçmenlerin olanaksızlıklar denizinde boğulmadan önce, bir can simidi gibi, tutundukları sanatı ya da her türlü alt yapı olanakları içindeki sanatçıların post-modernist söylemlerini sunmuştur. Kültürel kimliklerinin görüngüsü, bu olanaksızlıklar içinde silinmiştir.

Pages: 1 2 3 4 5 6 7 8