Kültürel konumumuz ve istanbul bienali

Hürriyet / Gösteri

Mart 1993

S.106-109 

Uluslararası İstanbul Bienali’nde Yer Alan Türk Sanatçılar

Bienal katalogu önsözünde de, bienal kavramı konusunda kayda değer bir bilgi alamadan, katalogun sonunda yer alan, Vasıf Kortun’un Türkiye sergisi ile ilgili yazısına başvuruyoruz. Artık bu yazıda üç yıl boyunca hazırlanan bienal kavramıyla ilgili bir şeyler bulabileceğimizi umut ediyoruz.

Kortun, “Mekan Ruhu Olarak İstanbul” yazısında, megalopol ve metropol kavramları için sözlük ve ansiklopedi bilgileri verdikten sonra, İstanbul’un megalopolleşmesinin “sıçrama”da yattığını belirtiyor. Sıçrama sözcüğünün karşılığı olarak, Almanca “Ursprung” sözcüğünü kullanıyor. Bildiğimiz kadarıyla Almanca’da “sprung” sıçrama, “ursprung” “köken”dir. Buradaki “sıçrama” belki, “mutation” olmalıdır. Yine bildiğimiz kadarıyla, İstanbul, bir “sıçrama” kentinden daha çok bir “Ursprung”, ya da bir süreklilik kentidir. Burada kültürler kesintiye uğramadan birbirini izlemiş, birbirini aşılamış, birbiri içine geçmiştir. Yaklaşık elli yıldır Bizans ve Osmanlı kültürü kalıntıları Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzyıl sonu liberal siyaseti ve ekonomisi içinde turisttik tüketim malı olarak varlığını sürdürmekte, Bizans ve Osmanlı’dan bu yana toplumsal yapısını değiştirmemiş olan Anadolu halkı da kentleşme sürecinin deneyimlerini İstanbul’da (ve öteki büyük kentler) geçirmektedir; şimdilerde sanayileşme ve kentleşme sürecindeki kitleler kültürlerini İstanbul’a aşılamaktadır.

Kortun, yazının bundan sonraki bölümlerinde Orhan Pamuk ile rekabet edercesine post-modernist bir üslup ile İstanbul’un karmaşık yapısını tanıtmaya çalışmaktadır; İstanbul’un bir merkez olmadığını, herkesin İstanbullu olduğunu, ad hoc irade ile kenti ad hoc’dan arındırmak isteyen iradenin olduğunu, halkın cemaat olduğunu, modernist yenileyicilerin renksiz bir elit teşkil ettiklerini, ad hoc’un, bazı başka kentlerde olduğu gibi, İstanbul’un da has yasası olduğunu öğreniyoruz. Nihayet yazının sonuna gelindiğinde, Türkiye’den bienale katılan sanatçıların “kendinden ad hoc olmakla, kendini bilmeden ad hoc olmak farklı olduğu kadar, ad hoc’u bile bile ad hoc olmak farklı durumlardır” durumu içinde olduklarını öğreniyor, farkı anlayarak, ferahlıyoruz! Esasen iki sayfalık yazıda, adları bile verilmeden, sanatçılardan söz eden tek tümce bu! Bienale katılan sanatçılar da sanırız ki durumlarının ne olduğunu anlamışlardır.

Pages: 1 2 3 4