Bedri Baykam ile söyleşi metni

Arredamento

Şubat 1993

s.s. 64-67

Bedri Baykam: Seninle her zaman yaptığımız yoğun konuşmalardan birisi olacak bu. Son bir kaç aydır biraraya gelip görüşemedik. Bu süre içinde neler yaptın? Şu anda uğraştığın projeler nelerdir? Kısa vade, uzun vade, orta vade hedeflerin arasında neler var, en azından şu anda öngörebildiklerin…

Beral Madra: 1992 sonbaharı hepimiz için yoğun geçti. Bienal sırasında Ankara’da Sanart vardı, senle birlikteydik. Üç dört gün yoğundu. Uluslararası sanat ortamından bir çok kişi gelmişti ve bu ilişkilerin bizim için ne denli yararlı olduğunu birlikte gördük. Sanart ve Bienal konusundaki düşüncelerimi sonra açıklarım. Ekim sonunda Rodos’ta ilginç bir sempozyuma katıldım. Bunu sanat ortamına yansıtmadım, çünkü Bienal ve Sanart gündemdeydi. Rodos sempozyumu, Akdeniz ülkeleri  çağdaş sanat etkinlikleri ve sorunlarını gündeme getiriyordu. Aynı zamanda 5 yıl sürecek bir sergi etkinliği başlatıldı. Biz üç aylık programlarla işlerimizi görürken, çevremizdeki herkes 4-5 yıllık proje işlerini yürütüyor. Bu 5 yıllık proje içine Türk sanatçıları da girebilir. Rodos’da “Toplumsal Proje Olarak Somut Ütopyalar” konuşuldu.  Gerçekten ben bölgemizde sanatçıların somut ütopyalar ürettiklerini, ancak bunları tanıtmakta ve duyurmakta büyük zorluklar çektiklerini düşünüyorum. Özellikle Yunanistan, İtalya’nın güneyi, Fransa’nın güneyi, Kuzey Afrika, Mısır, İsrail, Türkiye, Yugoslavya gibi ülkelerde “sanat endüstrisi” denilen olgunun tam olarak işlemediğini ve bu yüzden de buralardaki sanatçıların kendilerini dünyaya tanıtmakta zorluk çektiklerini düşünüyorum. Bölgesel toplantılar ve bunların belgelenmesi son derece yararlı. Türkiye sanat ortamı 4-5 Akdeniz ülkesiyle birlikte çalıştığında çok daha etkin biçimde kendini gösterebilir. Rodos sempozyumuna Handan Börüteçene de katıldı. Şimdi önümde Venedik Bienali çalışması var. Bienale yine gecikerek başvurduk.

B. Baykam: Bu hep böyle oluyor. Diyorum ki, uluslararası bir sergi etkinliğine bir kaç yıl önce baş vuralım ve gerçekten hazırlanalım. 1995’dekine şimdiden müracaat edelim, yeri şimdiden kiralayıp parasını verelim. Herkesten önce davrandığımız bir adet hazırlığımız olsun!

B.Madra: 1995’de Venedik Bienali 100. yılını kutlayacak. Bu Olimpiyatlar gibi bir şey biliyorsun. 1995’e şimdiden hazırlanmak gerek; Türkiye’nin pavyon yaptırması gerek, kuşkusuz Venedik Belediyesi Giardini’de yeni yapılara izin verirse!

B. Baykam: İtalyanların “Mama Mia Türkler geliyor” dediği şey yaşanmasın diye bir izin vermeyebilir!

B.Madra: Olabilir. Ancak Venedik’te şu anda bir fahri konsolosumuz var, Sig. Alessandro Olivetti; Türkiye’nin böyle önemli bir uluslararası sanat forumunda kendini çok iyi bir biçimde göstermesini biliyor ve etkinliklerimizi destekliyor. Bu yılki başvurumuz karşısında yine İtalyan Pavyonu’nda bize yer verildi. Daha sonraki projelere gelince, bunlar ilişkinin sürdürülmesine bağlı. Türkiye’den dışarıya sergilerin çıkabileceği açıktır; ancak bunun devlet ve özel sektör tarafından, serginin bağımsızlığına saygı gösterilerek desteklenmesi gerekiyor; şöyle ki Kültür Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nda “Uluslararası Sanat İlişkileri” birimi kurulmalı, belirli bir bütçesi olmalı, çok uluslu şirketlerin de bunu belemesi gerekli.

B. Baykam: Sayın Fikri Sağlar Kültür Bakanı olduktan sonra, ben çalışıp kendisine “Plastik Sanatlar” konusunda  bir dosya verdim. 500.güne yakın yaklaşıyoruz. Buna bir cevap verilmedi ve somut bir sonuç alınmadı. Aklın yolu bir! Bahsettiğin bu dış ilişkiler birimi kurulmalı ve “şuna geç kalık, buna geç kaldık” demeden sürekli bütçeler ve ilişkiler yürütmeli. Bu Kültür Bakanlığı’nın baş işlerinden birisi olmalı. Türkiye’de futbol kültür işleri gibi yönetilseydi 24 saatte ihtilal olurdu bu ülkede. Kültür alanında yanlış kişiler yanlış yerlerde ve yanlış sorumluluklarda. Deniyor ki “Canım o kişi mevkiyi işgal ediyor, ama esas kararları şu veya bu kişi veriyor, merak etmeyin” Peki o, niye orada, göstermelik olarak mı orada? Bunun temelinde şu yatıyor: “Sanatta değişik görüşler vardır, sanatı herkes idare edebilir, sanat o kadar önemli değil, herkes değişik bir sanatı sevebilir, müsamahakar, geniş olmak lazım” gibi, etkin ve doğru bir dal olarak bakmayan bir bakış açısı.

B. Madra: Kanımca bu sanat alanındaki bozuk düzenin temelinde, kuruluştaki yanlışlıklar yatıyor. Nadir bu yanlışlıklar? Modern sanatın devlet eliyle oluşturulması, kurumların sanatı üstten kabul ettirmek üzere yapılanması, modern sanat ve kültür kimliğinin kendiliğinden değil de, emperyalizme karşı çıkmak üzere bir araç olarak kurulması gibi, bu çelişkili süreç çok uzun süre yaşandı ve taşlaştı. Modern sanat bir yandan devlet gücüyle benimsenirken, bir yandan da sanatçılar kendi aralarında örgütlendiler, yüzyılın ilk yarısında dernek örgütlenmeleri var; bu örgütler çelişkilerin üstesinden gelebilmek için küçük küçük “düzeltimler” yapmaya çalışmışlar. Ancak devlete ideolojik ve ekonomik bağımlılık çok uzun sürdüğü gibi, bu düzeltimler sanatın iç dinamiğine koşut olarak gelişmemiş.

Pages: 1 2 3 4 5 6