Sanatın kardinal noktaları

Anons Dergisi

Temmuz-Ağustos-Eylül 1993

s.s. 10-13

45. VENEDİK BİENALİ

“Sanatın Kardinal Noktaları” 

13 haziran-10 Ekim 1993 tarihleri arasında Giardini di Castello, Corderie dell’Arsenale ve kentin içindeki Museo Correr, Fondazione Belvilacqua Masa, Ex Vetrerie San Marco, Ateneo San Basso, Museo Guidi, Antichi Granai del Giudecca, Fondazson Peggy Guggenheim, Plazzo Fortuny, Ca’Pesaro, Ca’Vendramin Calergi gibi müze ve saraylarda gerçekleştirilen 45. Venedik Bienali’ne bu yıl 3 ülke ve 400’den fazla sanatçı katıldı. Bienal’deki bütün sergileri gezmeyi aklına koymuş olanların Venedik’te bir hafta kalmayı göze almaları gerekiyor. Bienal’in Türkiye sergilerinin küratörlüğünü ve komiserliğini üstlenen Beral Madra’nın, Venedik Bienali ile ilgili görüşleri şöyle:

“Venedik Bienali, neredeyse yüz yıldır dünyanın en önemli çağdaş sanat ve kültür etkinliği olmayı sürdürüyor ve 1995’de yüzüncü yılı kutlanacak. Her ne kadar 197’da 600.000 olan seyirci sayısı giderek 1990’da 97.000’e düşmüşse de, bu yıl katılan ülke ve sanatçı sayısı bu bienale karşı duyulan ilgiyi kanıtlıyor. Günümüzde, ‘sanat’ ve ‘kültürel farklılıkların’ birleştiği tek ortam sayıldığı ve dünya kültürü ve küresel diyaloğun gelişmesinde olumlu ver zengin kaynaklı sonuçlar ürettiği için, dünyanın yaşadığı ekonomik, siyasal ve toplumsal ve çevresel bunalımlar ortasında, bu bienal bu yıl daha da büyük bir anlam taşıyor.”

Bienalin genel küratörü sanat eleştirmeni Achille Bonita Oliva, bienal kavramını “Sanatın Kardinal Noktaları” başlığı altında topladı.

Venedik’teki Giardini di Castello, yüzyılın başından bu yana yapılmış olan ilke pavyonlarıyla (en son 1990’da Avustralya pavyonu yapıldı) dolmuş durumda. Yine de bu yıl büyük bir kitap pavyonunun yapımı için yer bulunmuş. Pavyonu olmayan bir çok ülke ise duruma çözüm arıyor. Bu yıl ülke pavyonlarına, pavyonu olmayan ülkelerin sanatçılarını davet etmeleri önerildi. Çeşitli kültürlerin sanatçıları ve sanat adamları arasında bir etkileşim yaratmak için yapılan bu çağrı, Beral Madra’nın gözlemlerine göre, ülke pavyonlarının sergi yapımcıları tarafından çekimser bir tavırla karşılandı.

Bienali izleyenler, bazı ülke pavyonlarının sahipleri tarafından kullanılmadığını, bienalin baş küratörü Achille Bonita Oliva’nın amaçları doğrultusunda kullanıldığını görecektir. Örneğin eski Yugoslavya pavyonunda, bienalin en çarpıcı sergilerinden birisi olan ve yedi önemli sanatçının katılımıyla geçekleştirilen “Barış makinaları” adlı sergi yer alıyor. Venedik Pavyonu’nda “Doğu’ya Geçit”, “Moskova’dan”, “Yeni Çin resmi” gibi grup sergileri var. “Doğu’ya geçit sergisinin ikinci bölümü İsrail pavyonunda, Japonya’nın 60’lı yıllardaki öncü sanatçılarından oluşan Gutai Grubu’nu bir retrospektif anlayışıyla gösteren üçüncü bölümü ise parkın içine serpiştirilmiş olarak yer alıyor. Beral Madra, Bienal’deki Japon ve Çin çağdaş sanatının varlığını, bir bakıma Achille Bonita Oliva’nın, bu iki Asya süper ülkesinin sanat üretiminin dünya sanat pazarı içinde yer aldığını belirten bir bildirgesi olarak yorumluyor.

Pavyon sahibi olmayan ülkelerden birisi olan Türkiye, İtalya pavyonu içinde bu ülkelere sağlanan bir bölümde sergi açmaya davet edildi. Bienalde yer alan Türkiye sergileri, T.C Dışişleri Bakanlığı, Arçelik, Selahattin Beyazıt, Mas Matbaası, lojik, THY, IFA Stuttgart, Flachglass, Stahtbau, Sommer ve Atlas Reisen ile Serhat Kiraz özelinde Mudo’nun maddi katkılarıyla gerçekleşti. Oldukça küçük olan salonu iki sanatçı, Erdağ Aksel ve Serhat Kiraz, bu mekanın boyutlarını kavramsal ve biçimsel olarak aşan birer yapıt üreterek paylaştılar. Serhat Kiraz’ın bienale katılan yapıtının açılımlarını gösteren başka bir yapıtı, Temmuz ayı boyunca, Venedik’te çağdaş sanat etkinliklerinde önde gelen Totem II Canare Galerisi’nde sergilendi.

Erdağ Aksel, “Burada ve Şimdi ve Eskiden” adlı, kalın alüminyum çerçeveyle sınırlanmış altı pano ve üç ince levhadan oluşan bir iş sundu. Panoların alt bölümlerine küçük boyda Saatli Maarif takvimleri sıkı bir düzende yerleştirilmiş; üst bölümlerini, Bellini’nin Fatih Sultan Mehmet portrelerinin fotoğrafları taçlandırıyor. İnce levhalarda sırasıyla fotografik yöntemle uzatılmış bir Fatih Sultan Mehmet kılıcı, sanatçının soyunurken fotoğrafı ve bir floresanla aydınlatılmış bir tornavida yer alıyor.

Venedik Bienali’ne katılan sanatçılarımızın işlerini Sayın Madra şöyle değerlendiriyor: “Erdağ Aksel, “Burada ve Şimdi ve Eskiden” adlı, kalın alüminyum çerçeveyle sınırlanmış 6 pano ve 3 ince levhadan oluşan bir iş sundu. Onların alt bölümlerine küçük boyda Saatli Maarif takvimleri sıkı bir düzende yerleştirilmiş; üst bölümlerini, Bellini’nin Fatih Sultan Mehmet portrelerinin fotoğrafları taçlandırıyor. İnce levhalarda sırasıyla fotografik yöntemle uzatılmış bir Fatih Sultan Mehmet kılıcı, sanatçının soyunurken fotoğrafı ve bir floresanla aydınlatılmış bir tornavida yer alıyor. Takvim, gelenek ve göreneklere uygun kurumsal bir bilgilenme ve iletişim sistemidir; hem kişisel hem de toplumsal göstergedir. Günlük yaşam içinde hem tarafsız hem de aynı zamanda kaçınılmaz olan geleneksel bilgi arkasında kişinin, yaşadığı toplumun ve çevrenin gerçek yaşamı saklanmıştır. Bu takvimin sistematik örgüsü içinden çeşitli varoluş biçimleri ayıklanabilir. Türkiye’ye ait bu son derece yaygın geleneksel takvimin yansıttığı geleneksel bildirgeler, geçmişi kaynak göstererek bugün için bilgi verir; aynı zamanda yorum, geleneksel deneyim, zamanın süzgecinden geçmiş iklim, toplumsal davranış ve yararlılık reçeteleri gibi, dağınık günlük veriler içeriri. Aksel’in yapıtında takvimler “burada ve orada”, bugün ve geçmiş zaman mesajları verirken, padişah portreleri, soyunan kişi, tornavida gibi imgeler izleyici için Doğu-Batı ayrımından, retim-tüketim ikilemine, siyasal ideolojilerin karşıtlığından bireyin kendi toplumu ve dünya içindeki yerine kadar uzanan konularda çok geniş bir çağrışım alanı yaratır. Aksel, kuşkusuz, gelenek ve Modernizm ikilemini de sorgulamaktadır; “gelenek” kavramı Batı ve Doğu için değişik anlamlar taşımaktadır. Batı’da gelenek, Gutanberg’den Macintosh bilgisayarına kadar sürekli bir belgeleme anlamına gelirken, Doğu’da sürekli “şimdi”nin bir parçasıdır ve belgelenmese bile varolabilmekte ve belleklerde canlı kalmaktadır.

Serhat Kiraz’ın titiz bir teknik yapı ve kusursuzluk gösteren yapıtları hem kendi üretilmiş, hem de ayrı işlenmiş ögelerden oluşur.; bütün yapıtlarında ahlak ve estetiğin iş birliği, evrensel simgelerin kullanımı, kültürel değerlerin ve sanıların eklemlenmesi gibi ortak temel özellikler izlenir. Kiraz’ın yapıtları, kütlesel bir etki uyandıran gelenek ve gelecek arasında asılı kalmış sunaklara benzer; ya da hem kurgu-bilimin yabancı dünyasını, hem de tarih ve geleneğin bildik dünyasını tanımlar. Kiraz’ın Bienal’deki işi de bu anlayışı sürdürmektedir. “Boşluk Zamanı” adını taşıyan iş, bir daire çevresinde yere dizilmiş aynalardan, çevreden ortaya doğru helezon biçimde ilerleyen iç yüzü siyah boyalı, dış yüzü Tarot kartlarının imgelerini taşıyan cam direklerden oluşmaktadır. Direkleri altta küçük ampuller ışıklandırır. Birbiri arkasına ve yanyana yerleşmiş yansıtıcı malzemeler (ayna-cam) ve camlar üstündeki yarı figüratif imgeler yapıtın üç boyutluluğunu hareketlendirir. Yapıtın çevresinde dolaşırken ya da yapıta yaklaşırken izleyici, imgelerin ve kendi görüntüsünün yapıtta yarattığı yanılsama çeşitliliğinin cazibesine kapılır. Kiraz izleyiciyi, bilimsel gelişmeler ve ona karşıt olan dogmatik düşünce karşısında insanın durumu ve görünüşü üstünde düşünmeye davet eder.”

Bienale katılan başka bir Türk sanatçısı da, 1977’den bu yana Köln’de yaşayan Adem Yılmaz. Yılmaz, 1980’den beri New York ve Düsseldorf’da yaşayan İsveç asıllı Jarg Geismar’la  birlikte, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, İFA Stuttgart ve Türkiye ve Almanya’daki özel sponsorlar tarafından desteklenen bir açık hava sergisi gerçekleştirdi. Ziyaretçiler, “Inbetween” adını taşıyan bu sergiyi, Giardini di Castello’ya bitişik olan parkın ortasındaki geniş yolda Viale Trento’da izleyebilir: Serginin, uluslararasıcılık ve ulusalcılığın boyutları ve anlamı konusunda sorular açtığını vurgulayan Beral Madra şöyle devam ediyor: “Bu sergi, ‘bugünkü sanat kültürel göçebeliğin ve farklı dillerin bir arada varolmasıdır’ savını ortaya atan ve irdeleyen Achille Bonita Oliva’nın kavramıyla ilişkilidir. Yılmaz ve Geismar’ın yapıtı, üstündeki camlı vitrinlerde 45 ülkeden 45 sanatçının işini taşıyan 45 masadan oluşmaktadır. Vitrinlerdeki yapıtların sanatçıların ve ülkelerinin adları, daha sonra yayınlanacak katalogda açıklanana kadar anonim kalacaktır. Sanatçının kimliğine ait tek ipucu, vitrine yerleştirilmiş olan aile fotoğrafıdır. İzleyici, sanatçının bildirgesini, kurallara uygun olarak siyasal, ekonomik ve toplumsal farklılıkları belirten adlar ve etiketlere bağlı kalmadan inceleme olanağını bulmaktadır. Bu yapıt izleyiciye ayrıcalıklı bir özgürlük tanımaktadır.”

Bienaldeki bir çok sergiyi gördükten sonra, sanatçıların çoğunun yapıtları aracılığıyla siyasal yorumlar, sert ve acımasız eleştiriler yaptıkları gözlemleniyor. Bunlar arasında Almanya pavyonunda Hans Haacke’nin, Rus pavyonunda Ilya Kabakov’un yapıtları izleyiciyi sarstı. Her iki sanatçı da bir süredir ülkelerinden uzakta, New York’ta yaşıyor. Kabakov Rus pavyonunu karışık ve karanlık bir inşaat yerine dönüştürmüş. Haacke ise, Alman pavyonunun mermer tabanını kırıp parçalayarak, izleyiciye bu harabe üzerinde yürürken korkunç bir gürültü çıkarmaktan başka bir seçenek bırakmıyor.

100’den çok genç ve yükselmekte olan sanatçının yer aldığı dev grup sergisi “Aperto 93” (Açık 93) “Aciliyet” başlığını taşıyor. Eski halat fabrikası olan Cordiere dell’Arsenala’nın tarihsel ortamı, izleyiciyi, 90’lı yılların hızlı değişim içindeki biçimleri ve kavramları karşısında beğenisini ve anlayışını ayarlamaya yönlendiren çok-kültürlü, çük estetikli, çok boyutlu sanat yapıtlarını kucaklıyor. Bienal sırasında Venedik, ziyaretçi için birçok sürpriz saklar. Avrupa ve ABD’nin merkezlerinde hazırlanmış olan sergiler tarihsel yapıların içine taşınmış ve yerleştirilmiştir.

Birkaç sergiyi belirttikten sonra, izleyiciyi ötekileri kendisi bulması için özgür bırakıyoruz. San Marco’da Museo Correr’de Francis Bacon’un en önemli yapıtlarından oluşan bir koleksiyonla, Antichi Granai della Guidecca’da John Cage ve Şürekası adlı sergiyle, Palazzo Ca’Vebdarmin Calergi’de “Kitera’ya bir yolculuk” adlı sergiyle, Palazzo Fortuny’de Peter Greenaway’in “Transaksiyonlar” adlı sergisiyle karşılaşacaksınız.

1995’te Venedik Bienali 100. yılını kutlarken, dünyanın da yeni bir barış ve küresel diyalog dönemine girmiş olacağını umut ediyoruz.